Siyasi kavgalardan, olaylardan fırsat bulmak mümkün değil ama toplumun kanayan yarası olan “kadın ve çocuk tecavüzleri” ile “bunların suçlularına hak ettikleri cezaların verilmemesi” artık bir gün bile zaman kaybetmeyecek kadar önem taşıyor. Ayrıca tecavüz konusunda “Fatmagül’ün Suçu ne?” dizisindeki yanıltıcı durumun potansiyel suçlulara cesaret verebileceği gibi çok ciddi bir ihtimal de var ortada.
***
2003 yılında gazetelerde bu konu ile ilgili olarak çıkan tüm haberlerin küpürleri var elimde, onları inceliyorum. Yasaları hazırlayan iki hukukçu profesörün bana açtığı, o günün parasıyla 150 milyarlık davaları (ki bugüne kadar bir gazeteciye açılmış en yüksek tazminat ve ceza davalarıydı) anlatan haberler bunlar...
Davalar çok daha önce, 2002 öncesinde “Medeni Kanun ile Türk Ceza Kanunu’nda yapılacak değişiklikler tartışılırken” yazdığım yazılar nedeniyle açılmış,aralarında eski Bakan Önay Alpago, o sırada KADER Başkanı olan Hülya Gülbahar, Türk Kadınlar Birliği Başkanı Sema Kendirci, Mor Çatı Kadın Sığınağı’nın kurucusu Avukat Canan Arın’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda avukatın gönüllü olarak beni savunması sonucunda hemen hepsi kazanılmıştı. Duruşmalar sırasında halkın adliye koridorlarını doldurarak verdiği destek de gazete manşetlerinden verilen fotoğraflarla belgelenmiştir. (O yıllardaki toplum duyarlılığı ve tepkileri , STK’ların özgürce görüş açıklaması, onlara verilen önem bugün var mı?)
Davaların kazanılması,zafer aslında kadın haklarının, kadın davasının zaferiydi. O hukukçular (ve bizler, bir avuç kadın gazeteci) yıllar boyu bu haklar için mücadele vermiş ve çağdışı yasa maddelerinin getirilmesine engel olmuşlardı. Bu mücadelenin en önemli nedenleri arasında; Medeni Kanun’da; “boşanma sırasında kadın ve erkeğin edinilmiş malları eşit paylaşımı”nın sağlanması, TCK’da ise; “çocuk tecavüzlerinde çocuğun rızası olup olmadığına bakılması” ile “toplu tecavüz olaylarında, tecavüzcülerden birinin mağdurla evlenmesi durumunda hepsinin cezadan kurtulması” maddelerinin önlenmesi vardı.
Ve sonuçta bu insanlık dışı maddeler ceza kanunları arasına giremedi. Bugün “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizisindeki toplu tecavüz olayında “tecavüz mağduru tecavüzcülerden biriyle evlenince diğerleri serbest kalır” durumu artık Türk yasalarında yoktur. Tecavüz suçu artık “şikayete bağlı bir suç” değildir, mağdur şikayetten vazgeçse de yasa suçluların cezalandırılmasını zorunlu kılmaktadır.
Çocuk tecavüzlerinde ise “çocuğun rızasını arama” şeklindeki skandal mazeret ortadan kalkmıştır. Bu maddeler TCK’yla birlikte 2004’te kabul edilip 2005’te uygulanmaya konmuştur.
Peki o halde Mardin’de 13 yaşındaki kız çocuğa tecavüz eden 28 kişi nasıl cezasız kurtulabildi? Bu karara neden olan savcı ve hakimler suç mu işledi? Yarın Türk Kadınlar Birliği Başkanı, avukat Sema Kendirci’nin bu konudaki açıklamasını yazacağım.
Tecavüz cezası vermekten korkuyorlarsa işi bıraksınlar!
"Fatmagül’ün Suçu Ne" dizisindeki tecavüz olayının "tecavüzcülerden birinin tecavüz mağduru ile evlenmesinin diğer suçluları kurtardığını" gösteren bölümlerin yanlış algılamalara neden olacağını, 2005’te yürürlüğe giren yeni ceza kanununa göre tecavüz mağduru şikayetten vazgeçse, evlense bile suçluların hepsinin hapisle cezalandırılacağını anlatmıştım. Aynı şekilde çocuk tecavüzü olaylarında “çocuğun rızası olup olmadığına bakılması” gibi bir budalalık, ahlaksızlık da ceza kanunlarından diğer maddeyle birlikte kaldırıldı.
Bunun yanında Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler, örneğin; ‘BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ var, burada 18 yaş altındakiler ‘çocuk’ kabul ediliyor ve onlara karşı işlenen suçlarda ‘cezanın artması’ öngörülüyor. Peki bunlar bilinirken neden çocuklar korunmuyor, neden devamlı örnek gösterilen AB ülkelerinde görülmezken Türkiye’de her gün alçak sapıkların kadın ve çocuk tecavüzü haberleri duyuluyor, neden gereken ağır cezalar verilmiyor?
Mesela “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizisinde tecavüzcülerin evlenerek kurtulma sahnesinde “Bu madde TCK’dan 2005 yılında çıkarılmıştır, artık tecavüz suçlularının evlenerek cezadan kurtulması Türk yasalarına göre mümkün değildir” gibi bir alt yazının geçmesi birçok kadını sapık saldırganların elinden kurtarabilecek bir önlemdir, bu kanalların hukukçuları neden düşünmüyor, RTÜK öpüşme sahnelerini takip edeceğine neden bu konulara eğilmiyor?
En eski kadın kuruluşu olan Türk Kadınlar Birliği’nin Başkanı avukat Sema Kendirci “yasaların değişmesi için kadın hukukçuların yıllarca çalıştığını ama yasaların düzgün şekilde uygulanmayarak kağıt üzerinde bırakıldığını” söyledikten sonra Mardin’de 28 sapığın tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki kız çocukla ilgili soruma şu cevabı verdi: “Artık çocuğun rızası diye bir madde yok, bunu öne sürerek, iyi hal ve zaman aşımından söz ederek böyle ağır bir suç cezasız bırakılamaz. Bu suçta hapis cezası üst sınırı 12 yıl ama çocuk olduğu için her suçluya ceza arttırımı da gerekir. 28 tecavüzcüyü cezasız bırakan karar büyük ihtimalle Yargıtay’da bozulacaktır, bununla birlikte devletin yani burada Adalet Bakanlığı’nın verilen cezaların adil olup olmadığını izlemesi gerekir, bu görevidir ama yapılmıyor.”
Devlet izleme, koruma, önleme görevlerini yapmayınca olayların artarak sürmesi de önlenemiyor tabii. Çarşamba günü gazetede haberdi; “15 yaşında kız çocuğun doğurduğu bebeğin babası kızın amcası çıktı”. Bu rezil olaylar Batı’da binde bir duyuluyor, çünkü orada çocukların ve kadınların (aynı zamanda ailelerinin de) tüm hayatını karartan tecavüz olaylarının ya da “balkondan düştü, kendi rızasıyla geldi” benzeri, doğruluğu kanıtlanamayan iddiaların peşi bırakılmıyor ve suçlular 30-40 yıldan daha hafif cezalarla kurtulamıyor.